En tatsız, en kasvetli dediğimiz zamanlar bile bir yerlerde iyi bir şeylere vesile oluyor. Hep beraber neler olduğunu anlamaz bir şekilde Covid 19 virüsünden kırılıp evlerimize çekildiğimiz zamanlar hem İstanbul’da hem de sanırım tüm dünyada öncekilerden çok farklı bir ilkbahar geçirmemize sebep oldu. Evet, bizler evlerimizdeydik ama bu sayede doğa bir başka uyandı, yaban hayvanları kimi yerlerde şehirlere indi, hava temizlendi, ben kendi adıma evimin etrafında bu kadar fazla kuş yaşadığını, hatta cırcırböcekleri olduğunu ilk kez bu baharda gördüm, geceleri başımı yukarı kaldırınca puslu bir karanlık yerine ilk kez yıldızları gördüm şehirde.
Evde olduğumdan mıdır nedir, Nisan başında birkaç gün süren fırtına bana her zamankinden daha şiddetliymiş gibi geldi. İki bölüm halinde anlatacağım İstanbul’un rüzgarları da o zaman kafamda dönmeye başladı.
Osmanlı kayıtlarına göre Mart’ın ikinci yarısında başlayan fırtınaya “feryad-ı andelib” denirmiş. Nisan fırtınası ise fırtına takviminde yer alacak kadar meşhurmuş ve evet denizcilerin pek iyi bildiği, bir iki gün sapma olsa bile hep doğru çıkan bir fırtına takvimimiz varmış. İşte bu fırtına takvimine göre 8-9 Nisan’a denk gelen fırtınanın adı Kırlangıç Fırtınası. Kırlangıçların Anadolu’ya geliş zamanı olduğu için bu isim verilmiş.
Korkma zemherinin kışından, kork Aprili’nin* beşinden, öküzü ayırır eşinden değişinin ise bir çift öküzü olan bir çiftçinin öküzünün teki Nisan soğuklarında donarak ölünce söylendiği rivayet olunuyor.
Hikayelerinde İstanbul’un rüzgarlarına en sık yer veren yazarımız elbette Sait Faik Abasıyanık. Hikayelerinin neredeyse yarısından fazlasında rüzgarları anmış. Hem de bakın ne güzel anmış insanları bile “yüzleri güneş ve rüzgarla çizili” diye betimleyen canım Sait Faik.
“Kış, Ada’nın bir tarafında yerleşebilmek için rüzgarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dıramudana, gündoğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur… Havalar sertleşir, poyrazlar, lodoslar birbirini kovalar, günün birinde teşrinlerin sonlarına doğru, ılık, hiç rüzgarsız, parça parça oynamayan bulutlu, tatlı, sümbüli günlerde, o, en çığırtkan kafes kuşunu nereden bulursa bulur…” Son Kuşlar
“Soğukları sayılı; lodosları kış günü yaz günü gibi ılık günleri bol şehir, birdenbire bir şimal şehri görünüşü almalıydı.” Kayıp Aranıyor (Roman)
“İşte Burgaz iskelesi! Yalnız bu adada tecrübelerini rahat rahat yapmaya imkân var. Güz aylarında sessiz, kimsesizdir bu ada. Deniz tenha, rüzgarsızdır.” Bulamayan
“En mühim mesele elbette ki balığın çıkmasıdır. Balık, ilk fırtınalarla, ilk soğuklarla başlar.” Yaşayacak
“Barba Vasili, sandalın kıçındaki koltuğu suya bıraktı. Gözü ipte, küreklere asıldı. On dakika sonra arkamızdaki adayı göremez olduk, sis gitgide bastırıyordu… Sis açıldı, kapandı. Renkler ve şekiller büyüdü, küçüldü. Sesler acı acı, tatlı tatlı, garip garip ötüştü, bağrıştı. Sonra güneş ve imbat, sisleri önüne katarak sürüp götürdüler.” Bir Kaya Parçası Gibi
“… Lodos denizin ne kadar katomozu, yosunu varsa, ağın deliklerine tıkamış olurdu.” Ağıt
“Şehri akşamüstü sis basmıştı. Sis Haliç yoluyla gelmiş, önce mavnalar, çatanalar, köprüler, sonra kuleler, mağazalar kaybolmuştu.” Balıkçısını Bulan Olta
“…. – Hava bugün lodos muydu ağabey? derim. -Başlarken lodos başladı, ikindiye doğru batıya çevirdi. Şimdi batı karayelden esiyor ama çevirecek, karayele çevirecek.
– Sonu kar mıdır ağabey karayelin?
– Geldiğin yerlere kar, amma bize pek yağmaz…” Haritada Bir Nokta
“Hava bir tuhaftı. Uzakta fırtına bulutuna benzer bir sis vardı. Bir gündoğumu bu sisi temizleyiverdi… Arkama baktım. Bu sefer de Çamlıca sırtlarında bir iki bulut peydahlanmıştı.
– Poyraz geliyor, Kalafat, dedim.” Sivriada Geceleri
“Kış Haliç etrafında İstanbul’dakinden daha sert, daha sisli olur.” Semaver
“Kış, Ada’nın sahillerine lodoslarla beraber gelirdi. Kocayemiş ağaçlarının çamlarla birleştiği adanın lodos tarafında, hiçbir ev yoktur… Kalpazanlar Kayası’nın üstünden lodos aştığı zaman, adanın poyraz tarafındaki evlerinde sessiz bir hayat başlardı.” Stelyanos Hrisopulos Gemisi
“… Belki o ılık kışlarda biraz fazla nezle oluyor, lodostan belki biraz fazla lapacı oluyorduk ama, memnunduk.” Bu Senenin Meşhur Karakış Cinayeti
“Bakarsın lodosken poyraza çevirir, bir bora başlar.” Bizim Köy Bir Balıkçı Köyüdür
“Bir akşam poyrazın salkım ağaçlarını tepelerinden yakalayıp yukarıki çamlıklara doğru uçup gittiği anda yıldızları gördüm.” Bir Define Arayıcısı
*Lazcada Nisan
Devam edecek…