Kimdir: Dr. Bahar Eriş, çocuklarda yetenek gelişimi ve üstün yetenek eğitimi üzerine odaklanmış bir akademisyen ve yazardır. 1998-2004 yılları arasında New York Columbia Üniversitesi Teachers College’de Üstün Yetenek Eğitim Programı’nda master ve doktora eğitimini tamamlamıştır. 2004-2014 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde üstün yetenek eğitimi konusunda dersler vermiştir. 2015’ten bu yana Bahçeşehir Üniversitesi Üstün Yetenekler Eğitim Merkezi’nde Yard. Doç. Dr olarak ders vermektedir. Her Çocuk Üstün Yeteneklidir (Alfa) kitabının yazarıdır.
1. İstanbul’u 3 kelimeyle anlatacak olsanız ne olurdu?
Eski dünya güzeli
2. İstanbul’un fotoğrafını çekseydiniz hangi kare olurdu?
Boğaz Köprüsü’nün mutlaka içinde olduğu bir manzara fotoğrafı
3. İstanbul’dan silmek isteyeceğiniz birşey?
Şehrin orasına burasına izansızca ve insafsızca dikilmiş, siluetini çirkinleştiren ve dokusunu bozan yapılar
4. İstanbul’da nerelerde yürümeyi seversiniz?
En çok Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’nde yürümeyi severdim, ama en son gittiğimde çehresinin çok değiştiğini görüp üzüldüm. O kozmopolit havadan çıkıp daha çok Arap turistlerin dolaştığı bir Orta Doğu mahallesi havasına bürünmüştü. Geçici bir değişim olmasını umuyorum. Beyoğlu çeşitliliğiyle, her rengi barındırmasıyla güzel.
5. İstanbul’un taşı toprağı neden altın?
Altın mı acaba? Bence değil. Televizyon ekranlarından buradaki yaşamın parıltılı tarafları gösterildiği için uzaktan öyle bir algı olabilir. İstanbul’un taşını toprağını simyacı misali altına dönüştürmek herkesin yapabileceği bir şey değil, buraya gelenlerin çok azı bunu başarabiliyor. Çoğu insan buraya büyük umutlarla göç edip, büyük hayal kırıklıkları yaşıyor. Sonra da geri dönmek için çok geç olabiliyor. Ama insanları da suçlayamazsınız. Onlar da kendi koşullarından daha iyi koşullarda yaşamak istiyorlar. Çocukları için daha iyi olanaklara erişim sağlayabilmek istiyorlar. Ancak çoğunlukla evdeki hayallerle eldeki hayatlar birbirini tutmuyor.
6. Sizin İstanbul hikayeniz ne?
İstanbul’u bir zamanlar dünyalar güzeli olan, kültürlü, zarif, yaşlı bir kadına benzetiyorum. Geçmişte bir dizi evlilik yaşamış, en son evliliğini de kadir kıymet bilmeyen, kaba saba bir adamla yapmış. Gördüğü hoyrat muameleden dolayı kötü yaşlanmış, bakımsız kalmış, çökmüş. Yine de o çökmüşlüğüne rağmen, bir an geliyor sana gülümsüyor: belki vapurla karşıya geçerken denize karşı çayını yudumladığında, Beyoğlu’nda yürürken tramvayın çıngırağını duyduğunda, Çemberlitaş’ın sokaklarında gezinirken duvardan yüzüne çarpan tarih kokusunda, o eski güzelliğini bir an için de olsa yeniden görebiliyorsun yüzünde… Adam onu tüketmeye devam ediyor ama onun yastık altında sakladığı ve sadece çok yakınlarına, onu gerçekten sevenlere gösterdiği değerli mücevherleri var. Hoyratlığa vakarla direnmeye devam ediyor ama giderek gücü azalıyor. Yine de İstanbul ölmez bence. Adamı da gömer!
konuk yazar Tuba Köseoğlu Okçu @tubakoseogluokcu