İstiklal Caddesi’nde kaç defa ayağımın tökezlemişliği, hatta birkaç defa yuvarlanarak düşmüşlüğüm var. Gözümün önümde değil, yukarıda olmasından hep sebep; Taksim’in özellikle 19. ve 20. yüzyıldan kalma mirasını bugüne taşıyan binaları, bakmak, görmek, yavaşlamak, bazen de durmak için iyi bir bahane.
Bu yapıların en zarifi, en ince işlenmişi olmasa da bence en heybetlisi ve görkemlisi, ve hatta bana göre en özeli Narmanlı Han. Sadece mimarisiyle değil, tarihiyle, şişko kedileriyle, mahallesinin keşmekeşine inat huzur dolu avlusuyla.
İstiklal Caddesi’nin Tünel’e yaklaştığı noktada bulunuyor Narmanlı Han. Hacimli fil ayağı sütunları, aslında sadece 2 katlı olmasına rağmen metrelerce yükselen bakımsız ama gösterişli cephesi, Sofyalı Sokağı’na doğru kıvrılan balkonlu hacmi ve büyük tonozlu girişi ile bu tarih kokan taş yapıyı farketmemek neredeyse imkansız.
Şu anda etrafındaki iskele ve üzerindeki şantiye örtüsü ile yanıbaşımızda fakat gözlerden nispeten uzak. Etkileyici girişi yine de kendini meraklılarından tam olarak gizleyemiyor.
İtalyan mimar Giuseppe Fossati tarafından 1831 inşa edilmiş olarak bilinen Narmanlı Han’ın ilk yıllarına dair kesin bilgilere ulaşmak aslında pek mümkün olmasa da önce Rus Büyükelçiliği sonra da 1914’e kadar Rus hapishanesi olarak kullanıldığı biliniyor. Daha sonra ismini de aldığı Narmanlı ailesinin mülkiyeti haline geliyor bu yapı. Dönemin ünlü tüccarlarından olan Avni ve Sıtkı Narmanlı’nın sanata verdikleri değer, hanın odalarını yıllarca çok uygun fiyatlara ağırlıklı olarak sanatçılara kiralamalarını sağlıyor. Kanımca o büyülü havanın hanın girişinde ve avlusunda asılı kalmış olması bu sebepten.
Halihazırdaki şantiye duvarlarının arkasından zorlukla seçilen tabeladan şu anda sadece Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ismi okunsa da nam-ı diğer Narmanlı Yurdu Aliye Berger’den Bedri Rahmi Eyüboğlu’na birçok sanatçıya ev sahipliği yapmış, birçok atölyeyi ağırlamış, anısı, hikayesi bol bir yapı.
Örneğin beş ressam tarafından kurulan, içlerinde Abidin Dino’nun da bulunduğu D Grubu ilk sergisini 1933 yılında Narmanlı Han’ın altındaki Mimoza Şapkacı’sında açmış; o yıllardaki sergileme mekanı bulma zorluğu da bir sebep tabii. Türkiye’de kurulan dördüncü sanatçı birliği, ismini de alfabenin dördüncü harfinden almış.
Türkiye Ermeni basınının önemli yapı taşlarından olan gazete Jamanak’ın merkezi de uzun süre burada bulunmuş, keza Andrea Kitabevi de.
Benim bu binayı keşfim ise, Taksim’e tek başıma gitme iznini koparabildiğim ilk yıllara dayanıyor; takriben 15-16 yaşımdan bahsediyorum. Narmanlı Han’ın tonozlu girişinin arkasından kolaylıkla seçilen ışıklı avlusu; kedileri, sükuneti ve neredeyse tene çarpan tarihi ile yanına çekmişti beni. Zemindeki büyük kırıklar, bitkilerin kontrolü ele almak ister hali ve yosunlu iç cepheler kare kare gözümün önünde.
Avludan içeriye girmek o zaman da yasaktı, ama “girilmez” levhasına kontrast demir kilitli kapısının açık olduğu zamanları da anımsamıyor değilim. “Kedileri sevip çıkacağız” deyince, o kısa giriş koridorunun içinde bulunan çaycı – ki nedense sorumlu ilan etmişti kendini giriş çıkışlardan, diye hatırlıyorum – o harap ve mis avluda biraz zaman geçirmemize gözünü kapatıyordu. O zamanlar ilgimi daha çok çeken avludaki 15 kiloluk, pırtık, yaralı, komik, alımlı türlü türlü kedilere dakikalarca bakmak da olsa, avlunun o akasyalı, mor salkımlı gizemli havası bir şekilde zihnime işlemiş, her geçişimde o tarafa bir göz atmayı alışkanlık haline getirmeme sebep olmuş. Çok daha sonraları Asmalımescit tarafından girilen bir barın arka bahçesinin de bu avluya açıldığını keşfedince pek sevinmiştim.
Yıllardır ne zaman Narmanlı Han’dan bahis açılsa, konuşulanlar akıbeti belirsiz, yılan hikayesine dönen bir restorasyon projesi, iptal edilen kurul kararları ve hanın yeni sahipleri ve eski varisleri arasındaki davalar idi. Narmanlı Han’ın kedileri, güya şantiye süreci boyunca başka yerde misafir edilecek, sonra da evlerine döneceklerdi.
Hanın cephesinin arkasına üç katlı betonarme bina mı eklenecek, avlusundaki ağaçlar kesilerek buraya açılabilir cam bir örtü mü yapılacak, hatta kuvvetle muhtemel arkeolojik bulgular içeren zemini fütursuzca kazılarak yapının altına kapalı bir otopark mı eklenecek derken, mimar Halil Onur’un imzasını taşıyan proje iptal edildi ve yerine başka bir proje geldi.
Beyinlerimiz otel mi, AVM mi diye -haklı olarak- travmatik bakış açımızla korku dolu fikirler üretirken yeni projenin mimarı Sinan Genim’den gelen açıklama -kötünün iyisi olarak mı bilinmez- yüreklere biraz olsun su serpti: Narmanlı Han, mümkünse kitabevleri ve sanat galerileri ile -ve ancak mümkün değilse sermayenin dayattığı kimbilir hangi saçmasapan zincir mağazalar ile- yeniden canlanacak, toplamda 7 dükkan ve 2 lokanta ile hayatına kaldığı yerden devam edecekti.
Ortak bellekte yer eden bir mekan olarak kamulaştırılması ve burada işini sürdürmüş esnafın korunması hayallerde kalmaya devam ederken, gerçek dünyada en iyi ihtimalde sanat ve kültür ağırlıklı yeni mekanları ile mutenalaşarak hayatını sürdürecek Narmanlı Han.
Bekliyoruz.
Konuk Yazar; Beste Kuşçu