Kimdir: Fırtınalar ve tutkular kadını. Rengi ve biçimi en aza indirirken sezgisel yanı ağır basan, sürprizleri seven sanatçı.
1.İstanbul’u üç kelimeyle anlatacak olsanız…
Cihangir -Beyoğlu-Taksim…
2. İstanbul’un fotosunu çekseydin hangi kare olurdu…
O kadar cok kare var ki çekilecek…Yinede Beyoğlu, kuşbakışı
3. İstanbul’dan silmek isteyeceğin birşey?
Beyoglundaki Flo ayakkabıcısı…. (Çünkü orada cok eski Gutan ayakabıcısı ve içeriye dogru bir pasaj vardı ve arka sokağa cıkardı… Maalesef şimdi çoktan yok oldu ve unutuldu.)
4. Nerelerde yürümek istersin…
Kendimi iyi hissedeceğim İstanbul’un heryerinde yürümek isterim..
5. İstanbul’un neden taşı toprağı altın…
Herkesi kucaklayan büyük kozmopolit kıpırtı halindeki büyük bir organizma olmasından.
6. Senin İstanbul hikayen ne?
Yıllar önce lisede okullar arası resim yarışmasında birinci olmuştum.Ve ödül olarak bir fotoğraf albümü aldım. Üzerinde bir İstanbul fotoğrafı vardı ve hala saklarım….Ve sonra anlıyorum ki şu anda İstanbul’da yaşayacağım çoktan işaret edilmişti… 1985 yılında İstanbul’a Cihangir’e geldim ve gerçekten hayatım değişti. 1986 da evlendim. 1988 de oğlum dünyaya geldi. 1996 da eşimden ayrıldım ve 36 yaşında sanatla karşılaştım, harika bir tesadüfle. (Apartman komşumdu) değerli hocam Yusuf Tataka ile tanışıp onun yönettiği Atolye Üçgen’e katıldım. Atölyede 12 yıl çalıştım ve sanatı öğrendim. Sonuçta şimdi bu noktada bana sanatçı Sabahat Çıkıntaş diyorlar!
Bu nedenledir ki “ah İstanbul İstanbul olalı…” diye başlayan bir şarkı vardır.. İşte o şarkıda gözlerim dolar…